30 Ocak 2013 Çarşamba

Güle Güle Şenol Hocam...

Bir süredir maçları yazmayı bırakmıştım. 

Sağolsunlar,  farkedip soranlara hep aynı cevabı verdim : " Takım o kadar kötü ki, hiç içimden gelmiyor. Bir kan değişikliği şart ama yazmaya elim varmıyor" 

Yazacak çok şey var ama gidenlerle ilgili değil de kalanlarla ilgili sanki. 

Şenol Hoca suçu üstüne alıp gitti. Bize teşekkür edip, yolcu etmek düşer. 

Saygıyla, sevgiyle. 

Kalanlara baktığımızda, sorun hoca mıydı, hava mıydı, yönetim miydi yoksa hepsinden biraz mıydı hepimizin bir cevabı var. 

İki dikkatimi çeken yorum oldu : 
Haşmet Babaoğlu : " Sistem, iki yıldır İstanbul oligarşisine başkaldıran Güneş ve Sağlam'ı cezalandırıyordu. Bu kadar dayandıklarına şaşmalı!  " 

Yılmaz Vural : "Güçlüden yana olan sistemden bıktığı için istifa etti" 

Gerçi Yılmaz Vural, arkasından işi yine Başbakan'a havale etmiş ama olsun. O kadar kusuru hoşgörmek lazım artık. 

Türk futbolunun kısa bir özeti aslında bu iki kısa yorum. Son on yıldır hem kulüpler bazında hem de milli takım bazında Avrupa ve Dünya'daki durumumuza bakınca halimiz harap. Güçlü olan İstanbul oligarşisinin tek derdi de cebini doldurmak olunca futbola yatırım yapacak kimse kalmadı. 

Neden yapsınlar ki? 

Düşünün şimdi en canlı örneği hemen karşımızda : Yıldırım Demirören TFF Başkanımız. Oraya nasıl geldi, niye geldi değil konumuz. Beşiktaş'a gelirken takımın borcu neydi? Giderken neydi?  Bu borcu takım kaç senede ödeyecek?  Kendisinin bu borçla ilgili herhangi bir sorumluluğu var mı? 

Yok değil mi? Varsa birisi söylesin. Ben bilmiyorum. 

Eğer yoksa, o zaman şapkamızı önümüze alıp düşünelim : Taraftar senden başarı bekliyor, transfer bekliyor.  Üstelik bunu da cebinden yap istemiyor ! Oooh ne ala ! Patlat bir transfer, ver kulübün 3 senelik tapusunu !  Gelen öder nasılsa ! Başarı gelmedi mi, e boşver zaten sen yapacağın ismi yaptın, ömürlüğünü de yaptın, borçları da senden alacak değiller, ver istifanı gitsin ! Nasılsa sırada nemalanmayı bekleyen  bir ordu var. 

Beşiktaş en gözümüze soka soka bu duruma düşen kulüp ve çok gündem de olduğu için yazdım. Yoksa bir garezim yok. 
Üstelik, Trabzonspor'un, Galatasaray'ın da onlardan farkı yok. 
Fenerbahçe, bu konuda gelirleri nedeniyle ayrı konumda. Detayını bilemedim için şimdilik yazmıyorum. 

Hal böyle olunca kadronda oldu mu 12 yabancı?   
Hangisini oynatsan dert. 
Gönderemezsin dert. 
Oynatmazsan dert. 
Dert oğlu dert. 

Yabancılarıla ilgili durumu bir önceki yazımda belirtmiştim ama yine bakınca, siz onların yerinde olsanız şöyle düşünmez misiniz? 
Colman :  Yerim garanti. Senede 7-8 maç oynarım yeter. Ya sezon sonunda, ya devre arasında bir transfer söylentisi çıkar. Nazlanırım. Hint kumaşı olarak Trabzon'da devam ederim. 

Vittek: Oynasam da zaten gidiyorum. Oynamasam da gidiyorum. Bir iki maç kendimi gösterirsem iyi paraya imza atarım. 

Sapara : Colman varken bana yer zor açılır. Bir iki maç oynayayım kapağı atayım. 

Alanzinho : Etliye sütlüye karışmam abi. Zaten ufak tefeğim 90 dakika çıkaramam. Böyle arada girip çıkıyoruz iyiyiz. Bi daha nerde bu kadar kazanıcam. 

Cech : Kuş tutsam oynayamam. Koyver gitsin. 

Emerson :  E olm burası iyiymiş tek sol bek benim zaten ! 

Celutska : Biri sakatlansa da oynasak. Zaten az para alıyorum. Gitsem mi yoksa Colman gibi gider gibi yapıp yeni sözleşme mi çaksam ?

Daha uzar ama tadını kaçırmayalım. 

Demem o ki, herşeyi yönetip, her konuya karar veren ama sonuçta bundan hiçbir zarar görmeyen merci nedir, kimdir? Başkan. 

Bütün herşeyin suçlusu anlamında da söylemiyorum. Yanlış yönlere gidilmesin. 

Eğer kulüp başkanları da, aldıkları yaptıkları hatalar sonucunda maddi olarak zarar görmemeye devam ederlerse, ki artık kulüpler başkan parası ile dönmediği için böyle bir durum yok, günümüzdeki sistemle ne Trabzonspor'un ne de Türk Futbolunun durumunun düzeleceği yoktur. 

Kulüplerin tamamını dernek statüsünden çıkarıp, birer şirket olarak profesyoneller tarafından yönetilmezlerse daha çoook ağlarız biz. 

Bu konuyu ilerde biraz daha açmak üzere diyorum...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder