Gittiğimize gideceğimize pişman olduk.
Sanırım en kısa bu şekilde özetleyebilirim durumu. Maçtan hemen sonra yazmak istemedim. Daha objektif yorum yapabileyim diye. Ama düşüncelerim pek değişmedi.
Hollanda maçıyla Romanya maçı arasında geçen süre içinde ne olduğunu biri açıklamalı. Hollanda maçı ile beraber yeşeren umutlarım, Macaristan'da Puşkaş Stadı'nın çimlerine gömüldü.
Maçtan önceki yazımda, takımın farklı bir motivasyonla çıkacağını ve maçı düşündüğümüzden daha kolay alacağımızı düşündüğümü yazmıştım. Nitekim maça da iyi başladık. Ama organize olmakta, top ileri taşımakta, ilerde topu tutmakta zorlandık. İlk organize atağımızda da golü bulduk zaten. Golden sonra da maçı bitirdik zannedip, oyunu Macarlara teslim ettik. Yediğimiz ilk gol, hataları bir kenara bırakırsak, zaten geliyorum diyordu. Bundan sonra da özgüven eksikliği mağlubiyeti getirdi.
Bunu dile getirmek yazmak istemeyen kişilerden biriydim ama sanırım şunu itiraf etmek gerekiyor : Abdullah Avcı'nın aşısı tutmadı. Ortada ne oynadığını bilmeyen, yaratıcılıktan uzak, koşmayan, mücadele etmeyen bir takım vardı.
Hep kızıyoruz ya, sürekli yan pas, geri pas yapıyoruz diye, yapacak başka birşeyimiz yok gerçekten. Bunun için yapıyoruz. İleride koşan, defansı yıpratan, arkadaşlarına pozisyon hazırlayan bir santraforumuz yoktu bir kere. Mevlüt yerine neden Umut'la başlamadık anlamış değilim. Bunun yanında, kanatlara açılamayan oyun, ortadan ileriye çıkmakla sorumlu olan oyuncuların defans oyuncuların arkasında kalıp saklanmaları ve yalancı koşular yapmalarıını alt alta koyunca, geriye veya yana oynamaktan başka çare kalmıyor. Emre'yi birkaç kez top ayağında, pas atacak arkadaşını ararken, ama hiçbir koşu denemesinde veya pas alışverişinde niyeti olan arkadaşı bulamadığı için anlamsız toplar atarken gördük. Burda Emre'ye kızabilir miyiz?
Abdullah Avcı başarılı bir teknik adam. İBB'de yaptıkları da ortada. Ancak şu ana kadar ki seçimlerinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Mevlüt mesela, golünü attıktan sonra kayboldu. Hamit mesela faydalı ne yaptı maç boyunca? Tunay mesela, Mehmet mesela... Örnekler çoğaltılabilir. Türk Milli Takımı için gerçekten çıkabilecek en iyi onbir bu muydu?
Öncelikle amaç Brezilya'ya gitmek ise farklı bir onbirle çıkılması gerekirdi diye düşünüyorum. Gol yollarında Mevlüt'e bağlı kalamayacağımızı önceki yıllarda görmüştük. İşlemeyen kanatlarda farklı oyuncular denenebilirdi. En önemlisi, bu maçı almak isteyen oyuncularla sahaya çıkılabilirdi.
Biz statta, bu maçı istediğimizi hissedemedik. Oyuncularımızı tribünde o kadar alkışlamamıza, tezahurat yapmamıza, çağırmamıza rağmen, bir tanesi bile bize dönüp bakmadı. Oysa 500 kişinin beklendiği Türk tarafında yaklaşık 3000 kişi, milli takımı desteklemeye gelmişti. Seyirci bu maçı almaya hazırdı.
Seyirci demişken, tribün liderlerine, amigolara birşey söylemek istiyorum. 40.000 kişilik dolu bir stadyumda, 3000 kişiye tezahurat yaptırırken, taraftarı niye ikiye bölersiniz kardeşim? Bir tarafa " Kırmızı " diğer tarafa " Beyaz " dedirtmekten başka bildiğiniz şey yok mu? Ha bi de Mehter Marşı vardı pardon. Bu kadar mı kötü yönetilir bir tribün? Az sayıdaki taraftarı bölerek, tezahurat yaptırın ki etkisi azalsın di mi? Valla rakip takımın amigosu gelse, o da aynını yapardı.
Yukarıdaki satırlarda aşıdan bahsetmiştim biraz açayım. Abdullah Avcı da maç sonundaki konuşmasında, Türk futbolcusunun eğitimiyle de uğraştıklarını söylemiş. Sanırım bu yüzden altyapı ve genel eğitim düzeyleri biraz daha yüksek olduğu için genelde gurbetçi futbolculardan yana kullanıyor tercihini. Buna genel olarak bir itirazım yok. Ancak Türkiye'de yetişmiş futbolcularla bu arkadaşların oyun stilleri, karakterleri uyuşmuyor. Bir arada pek oynamayan, herşeyleri farklı oyuncuları bir araya getirip arada bir maç oynatınca ortaya çıkan sonuç da pek parlak oynamıyor.
Selçuk-Burak-Umut üçlüsünün oynaması, bunlara Emre, Arda, Caner, Volkan gibi oyuncuların destek olması bu yüzden önemli. Bu oyuncuların bir kısmı yıllardır bir arada oynuyor zaten. Diğerleri de onların tüm özelliklerini yakından tanıyor. Bunların yanına genç oyuncuları monte etmek, değişimi yavaş yavaş gerçekleştirmek daha doğru olurdu diye düşünüyorum. Değişimi birden yapınca maç içinde, defansla forvet hattı arasındaki boşluğa bir de sağ ve sol kanatlar arasındaki boşluğun eklendiği anlar yaşadık.
Oyuncular arasında yaşananlardan, medyadaki dedikodulardan bahsetmiyorum. Şimdilik dedikodu bunlar.
Ama birileri Milli Takıma ne olduğunun ve soğuk nedeniyle cırcır olmamın hesabını şimdiden vermeli...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder